Rabbin, Ondan Başkasına Kul Olmamanızı Emretti

Mustafa BAYGIN SMMM, Emlak Müşaviri

Rabbin, Ondan Başkasına Kûl Olmamanızı Emretti 

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Lâ tec’âl mâ’âllâhi ilâhen âhâra fe tâ’gûde mezmûmen mahzûlâ(n).”

(Allah ile beraber başka bir ilâh kılma! O zaman zemmedilmiş (kınanmış) ve hor görülmüş olarak kalırsın.)(İsrâ Sûresi 22. Âyet Meâli)

Açık ve net olarak ifade ediyor Âyet-i Kerime’de, kûlların hevâ ve heveslerine kapılarak şirke girmemesini, girerse de gizli şirkte olacaklarına atıf yapılmaktadır.

Âyet çok net olarak Allah(CC)’tan başka bir ilâh edinilmemesini, Allah û Teâlâ’nın tek tek bütün kullarına emretmektedir. Zemmediliş olacaklarını belirtilirken, başka ilâhlar edinmelerinin şirke girmek ve mutlak olarak Cehennem’e gitmek olduğunu ifade ediliyor.Şirk, Allah(CC) için, bütün insanlar açısından mutlaka önlenmesi lâzım olan tevhid âkidesidir. “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilâh yoktur)” tevhidi, sadece putları, okları değil, hevâsını kendine ilah edinenleri de kapsar ve gizli şirki ifade eder.

Âmenû olmayanlar (Allah(CC)’a ulaşmayı dilemeyenler) gizli şirktedirler.  Çünkü bunlar Allah(CC) ile birlikte başkasını ilâh sayma olarak değerlendirilmektedir.

Gizli Şirk

Fâhri Kâinat efendimiz, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V), “Benim ümmetimin açık şirki olmaz. Gizli şirkten korkarım.” demesi de bunun ispatı değil midir?

Câsiye Sûresi 23. Âyet Meâli’nde de, “Hevâsını kendisine ilâh edineni gördün mü?” derken, kişinin hevâsına kapılarak kendisini ilâh görmesi şirk değil midir? Öyle ki, ilmini (faydasız ilimden Allah(CC)’a sığınırım) kullanarak, insanları (hâşâ) Allah ile aldatarak ilâhlık iddiasına yönlendirebiliyor.

Âyet’in devamında çok açıkça bu gibileri de ifâde ederek; “… ve Allah, onu ilim üzere delâlette (faydasız ilim sahibi) bıraktı. Ve onun işitme hassâsını ve kalbini ve görme yeteneğini, bâsiretini perdeledi. O halde hevâsının elinde oyuncak olmuş olan onu Allah(CC)’tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala tefekkür etmez misiniz? (düşünmez misiniz, Âkletmez misiniz?)”

İşte bu durumda olan kişiler, Hevâlarına tâbî (nefislerinin esiri) olanlar, bilmelidirler ki, hevâlarını ilâh yerine koymuş olurlar ve Allah(CC)’ın karşısına kendi nefislerini ilâh çıkarmış (gizli şirk koşmuş) olurlar. Allah(CC), Âhâd’dir, Sâmed’dir. Yani tek ilâh, hâkimiyet O’nundur, Ârş’ın sâhibidir.

Ne zamanki Âdemoğlu Allah(CC)’ın emrini yerine getirmezse, Allah û Teâlâ’yı Hüküm sâhib olmaktan çıkartıp, nefislerinin şeytani hevâ ve hevesin tâbî olmuş ve onu ilâh edinmiştir. Bilinmelidir ki, bunun adı, gizli şirk (Allah(CC)’a ortak koşmak)tir.

Tâbiiyet yoksa (Âmenû olmamış- hidâyete ermemişse)kişide gizli şirk mutlaka vardır. Çünkü bu süreçte insanlar Hevâlarına tâbî olmakta devam edeceklerdir. İşte Server-i Kâinat, Hz. Peygamber Efendimiz(SAV)’in “Benim ümmetimin açık şirki olmaz. Gizli şirkten korkarım.” Demesi tamda bunu anlatmış olmuyor mu?

Anne ve Babaya İhsânla Davranmanıza Hükmetti

“Ve gâdâ rabbuke ellâtâ’bûdû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânen, immâ yeblûgânne indekel kiberâ ehâdûhûmâ ev gilâhumâ fe lâ tegulle humâ ôffin ve lâ tenher humâ ve gûllehumâ gâvlen kerîmâ(n).”

(Rabbin, ondan başkasına kul olmamanızı ve anne ve babaya ihsanla davranmanızı kaza etti (taktir etti, hükmetti). Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara (ikisine) “öf” deme. Ve onları (ikisini) azarlama ve onlara kerim (güzel, yumuşak) söz söyle!)(İsrâ Sûresi 23. Âyet Meâli)

Genel hüküm, açık ve çok net olarak “Allah(CC)’a Kûl olmak” beyân edilmektedir.

Yukarıdaki Kûl olma mevzu’ûnda da bahsedildiği gibi, Allahû Teâlâ’nınâdemoğlundan istediği öncelik kendisine(Allah(CC)’a) kûl (Âbd û lillâh) olmasıdır.

Sonrasında da anne ve babaya ihsânla davranılmasını emrediyor.

Onlar (anne ve baba) aranızda (yanınızda) yaşlanırlarsa onlara “öf” bile deme! Onları asla azarlama ve her ikisine de kerim (yumuşak) söz söyle! diye emrediyor Allah(CC).

Dikkat buyurursanız. Allah(CC) kendisinden başkasına kulluk edilmemesini kesin olarak emrederken, çok değer verdiği, “öf” bile demeyin dediği Anne-Babayı dahi bırakın açık şekilde, gizli şirkten dahi men ediyor.

Hatta ki; Kur’ân’ı Âzimûşşân’da, Zâriyât Sûresi 56. Âyet-i Kerim’inde meâlen “Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.” buyuran Allah û Teâlâ, kûlluk sözleşmesine riâyet edilmesini emrediyor.

Yine Fâtiha Sûresi’nde, “İyyâke nâ’bûdû ve iyyâkenestâ’în(u).” (Yalnız Sana âbdlik ederiz (kûl oluruz) ve yalnız Senden İstiâne (iyilik, ihsân, Taleplerimizi) isteriz.)denilip kûl olarak Allah(CC)’a taahhüt edildiği gibi, Peygamber Efendimiz (SAV)’in Sâhâbe-i Kirâm’ı, (putperestliğin zirve yaptığı dönemlerde.)Allah(CC)a ulaşmayı dilemiş ve tâğûta kûl olmaktan kurtulmakla beraber Âmenû (Allah(CC)’a kûl) olmuşlardır…

“Vâhfıdlehume cenâhaz zullemin errâhmeti ve gulrabbie erhamhu mâkemâ rabbeyânî sagîrâ(n).”

(Ve onlara (anne ve baba her ikisine), merhamet ederek ve tevâzû ile kanat ger! Ve “Rabbim, onların beni yetiştirdiği gibi ikisine de merhamet et!” de.)(İsrâ Sûresi 24. Âyet Meâli)

Âyet gayet açık ve net olarak, bir önceki Âyet-i Celile’de olduğu gibi, âdemoğlu hayatta olan anne ve baba her ikisine de şefkât ve merhâmetle onlara kol kanat gerilmesini emrediyor. Hatta onlar için Allah(CC)’tan onlar için hayır duâda bulunulmasını istiyor.Onlara karşı alabildiğine alçakgönüllü olunması emrediliyor.

“Ey Râbbim! Onlar (annem-babam) beni çocukluğumda nasıl şefkât ve ihtimâmla büyütüp, gözeterek yetiştirdilerse, Sen de onlara öylece merhamette bulun, gözet, kolla!”  diye dua edilmesini istiyor Cenâb-ı Hâkk.

Allahû Teâlâ, Anne ve babaya, “öf” dememenin, onları azarlamamanın, en güzel davranışla davranmanın asıl olduğunu belirtiyor.

“Râbbukum â’lemu bi mâ fî nûfûsikûm, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâ(n).”

(Rabbiniz, nefislerinizde olanı (niyetinizi) daha iyi bilir. Eğer sâlihler olursanız, o takdirde muhakkak ki O, evvâb olanlar (O’na yönelip, tövbe ederek ulaşanlar) için mağfiret edici olur.)(İsrâ Sûresi 25. Âyet Meâli)

Allah(CC), kendisine yönelenlere karşı Merhâmetli ve bağışlayıcıdır.

Râbbiniz, içinizden geçenleri, anne-babalarınız dâhil, kimin hakkında, başka mesele ve konularda ne düşündüğünüzü, içinizden geçirdiklerinizi. Tasarladıklarınızı, plânlarınızı, ne hissettiklerinizi çok iyi bilmektedir. İstediğiniz kadar niyetlerinizi saklayıp gizleseniz de, ilim sahibi olduğunu söyleyip kulları Allah(CC) ile aldatmaya kalkışsanız da bilinki Allah(CC)’tan gizleyebileceğiniz hiçbir şeyiniz yoktur.  Ancak siz gerçekten Âmenû olmuş, Hidâyete ermiş iseniz, düşünce niyetlerinizde samimi olarak istemeyerekte olsa kusur ve hata işlemişseniz biliniz ki Allah(CC), tövbe ve istiğfar için kendisine yönelenlere karşı Merhâmetli ve bağışlayıcıdır.

Allah(CC)’a Tevekkül Etmek Farzdır

“Ve gâle mûsâ yâ kavmi in kûntum âmentûm billâhi fâaleyhi tevekkelû in kûntum muslimîn(e).”

(Ve Musa (A.S) şöyle dedi: “Ey kavmim! Eğer siz, Allah’a âmenû olup (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler ve Allah’a), teslim olanlarsanız, artık O’na (Allah’a) tevekkül edin.”) (Yûnûs Sûresi 84. Âyet Meâli)

Âyeti Celile’de de belirtildiği gibi açık ve net olarak, “âmenû olanlarsanız, artık Allah(CC)’a) tevekkül edin” dediği gibi, Tevekkül etmek Fârziyyetini yerine getirerek, Merhâmet sahibi, Râhman ve Râhim olan Allah(CC)’a tövbe istiğfâr edin, Âmân dileyin.

Yani Allah(CC)’ı kendinize vekil tayin edin. (Hâsbûnallah ve ni’mel Vekil) diyerek hem vekilliğine, hem kendisine muhtaç olunduğunu beyân ederek, ruhlarınız hayatta iken Allah(CC)’a ulaştırın.

Tevekkül ederek Allah(CC)’a olan güveneninizi, fiziken ve ruhen teslim oluşunuzu, deklâre ediniz ki, hem de farzı ifâ etmiş olasınız.

“Fe gâlû âlâllâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’âlnâ fitneten lil kavmizzâlimîn(e).”

(Bunun üzerine: “Biz Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi zalim kavme fitne (konusu) kılma.” dediler.)(Yûnûs Sûresi 85. Âyet Meâli)

Bu Âyet’te de açık açık ifade edilmektedir. Allah(CC)’tan başkasına sığınılmayacağına, Peygamberi aracılığıyla dahi olsa yardımın sadece O’ndan dilenileceğini, yani Tevekkülün yalnız ve yalnız Allah(CC)’a olacağının beyanı mevcuttur. Zalimlere, haksızlığa, verilmek istenen zararlara karşı Allah(CC)’a tevekkül edilip O’nun zatına yönelinmelidir.

“Ve neccinâ birahmetike minel kâvmil kâfirîn(e).”

(Ve bizi, Senin rahmetinle kâfirler kavminden kurtar.)(Yûnûs Sûresi 86. Âyet Meâli)

İşte bu duâ ile kâfirlerden ve onların hem şerlerinden hem de zulümlerinden Allah(CC)’tan başka kurtarıcı olmadığını bildiklerinden Allah-û Teâlâ’ya münacâtta bulunmuşlardır. İşte bununla da Allah û Zûl Celâl’e teslim olmuşlardır.

Günün Peygamber Duası:

“Allahım! Bizi, sapan ve saptıranlardan değil, hidâyette olup hidâyete ulaştıranlardan, düşmanlarından uzaklaştırıp dostlarına yaklaşanlardan, sana kulluk edenleri senin rızan için sevip, isyan edenlere rızan için husûmet besleyen kullarından eyle.” (H.Ş.)

HAZIRLAYAN: MUSTAFA BAYGIN