ESER
SÖZLEŞMELERİNDE SÖZLEŞME İLİŞKİSİNİN İSPATI, ESERİN TESLİMİ VE TESLİMİN TANIK
DAHİL HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ
Eser sözleşmesini en genel ifadesiyle yüklenicinin bir eser
meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi
üstlendiği sözleşme olarak tanımlayabiliriz (TBK m. 470). Kat karşılığı inşaat
sözleşmesi (karma nitelikte olsa da özünde eser sözleşmesidir), cephe veya
zemin kaplama işleri, belirli bir miktarda herhangi bir malın üretilmesi vs.
gibi işler eser sözleşmelerine örnek olarak verilebilir.
Biz bu yazımızda yüklenicinin ve iş sahibinin sorumluluğu, iş
sahibinin seçimlik hakları, zamanaşımı gibi konunlara değinmeden sadece eser
sözleşmelerinde sözleşme ilişkisinin ispatı ve eserin teslimine ilişkin bazı
hususları güncel Yargıtay kararları ışığında kısaca açıklayacağız.
Uygulamada; üretilen eserin iş sahibine teslim edilmesine
rağmen iş sahibinin işin teslim edilmediği iddiasıyla ürün bedelini ödemekten
kaçınması (veya bunun tam tersi durum) veya eser sözleşmesinde yapıyı meydana
getirmeyi üstlenen yüklenicinin işin geçici kabulü ve/veya kesin hakedişi
yapılmaması sebebiyle iş sahibine karşı açtığı bakiye iş bedeli alacağının
tahsili davalarında eserin teslimine ilişkin hususlar gündeme gelmektedir.
Eser Sözleşmesinde Sözleşme
İlişkisinin İspatı
Eser sözleşmesi kural olarak zorunlu şekil şartına tabi
değildir. Bununla birlikte taraflardan birinin sözleşme ilişkisini inkar etmesi
halinde diğer tarafın ilişkiyi yazılı delille ispata ilişkin kurallara göre
ispatlaması gerekmektedir (HMK m.200). Bu noktada karşı tarafın açık muvafakati
olması halinde (HMK m.200/2) veya senetle ispata ilişkin parasal sınırın
altında kalan ilişkiler bakımından tanıkla ispat mümkün olabilecektir.
Taraflar arasında yazılı sözleşme olmasa da sözleşme
ilişkisinin kesin delil niteliğindeki ikrar ve yemin ile ispatlanması da
mümkündür.
Sözleşme ilişkisinin ispatı bakımından delil başlangıcı
niteliğindeki belgelerin, elektronik posta yazışmalarının, SMS ve whatsapp
yazışmalarının delil başlangıcı olarak kullanılması mümkündür. Bununla birlikte
delil başlangıcının delil niteliğini haiz olabilmesi için tanık deliliyle
desteklenmesi gerektiği de unutulmamalıdır (HMK m.202).
"Kural olarak eser
sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için
yazılı şekil şartı yok ise de; davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr
edildiği takdirde, talep miktarı da dikkate alınarak, yazılı delille ispata
ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 Sayılı HMK 200. maddeye göre,
bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi,
ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları
zamanki miktar veya değerleri ikibin beşyüz Türk lirasını geçtiği takdirde
senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme
veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibin beşyüz Türk lirasından aşağı
düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin
varlığını ortaya koyan, yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil
niteliğindeki ikrar, yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.
Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK 200. maddedeki
düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık
dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz.
Bunun da istisnası olan HMK 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan
hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Somut olayda davalı
tarafından dosya kapsamındaki istikrarlı beyanlar ile taraflar arasında
sözleşme ilişkisi kurulmadığı iddia edilmiş olup, ayrıca tanık dinlenilmesine
de muvafakat etmediğinden davacı tarafından sözleşme ilişkisi kurulduğunun
kesin deliller ile ispatlanması zorunludur. Davacı tarafından delil listesinde
yemin deliline başvurulmuş olup mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu
istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan
karar verilemez. Mahkemece yapılması gereken iş; davacı tarafından açıkça yemin
deliline dayanıldığından mahkemece kanıtlanamayan hususlar hakkında davacının
davalıya yemin yöneltme hakkı hatırlatılarak sonucuna uygun bir karar
verilmesinden ibaret olması gerekirken davalı tarafça kabul edilmeyen fatura ve
tanık beyanı ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, hükmün
bozulması uygun bulunmuştur. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının
temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün temyiz eden davalı lehine
BOZULMASINA.." (YARGITAY 15. HUKUK
DAİRESİ E. 2019/3906 K. 2020/1771 T. 23.6.2020)
"Davacı, davasında
davalının konutunun komple iç dekorasyon işini yaptıklarını, bu işten kaynaklı
toplam 53.100,00 TL fatura alacağının davalı tarafından ödenmediğini,
yaptıkları icra takibine de itiraz edildiğini belirterek itirazın iptâline
karar verilmesini istemiş, davalı savunmasında davacıya hiçbir şekilde borcu
olmadığını, aralarında akdî ilişki bulunmadığını belirterek davanın reddini
istemiştir. Mahkemece yapılan işlerin davacı tarafından yapıldığı, mahkemece
dinlenen tanık beyanları ve mahallinde bizzat yapılan gösterme ile kabul
edildiği gerekçesi ile davalının itirazının 52.022,00 TL üzerinden iptâli
takibin devamına, asıl alacak 51.571,00 TL ye takip tarihinden itibaren yasıl
faiz uygulanmasına, fazlaya dair istemin reddine ve şartları oluşmadığından
icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.Davacı dava
dilekçesinde davalı ile aralarında akdî ilişki bulunduğunu iddia etmiş ise de,
davalı akdî ilişkiyi inkâr etmiş davacı buna dair yazılı bir belge
sunamamıştır. Kurulduğu iddia edilen temel hukuksal ilişki TBK'nın 470.
maddesinde tanımlanan eser sözleşmesidir. Kural
olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Ancak, sözlü
yapılan sözleşme inkâr edildiği takdirde, sözleşmenin yapıldığı zamanki miktar
veya değeri HMK'nın 200. maddesindeki miktardan fazla ise akdî ilişkinin anılan
yasa hükmü gereğince davacı tarafından yazılı delille kanıtlanması zorunludur.
Akdî ilişkinin tanık delili ile kanıtlanabilmesi için ya davacı tarafından
"yazılı delil başlangıcına" dayanılmış olması veya davalının tanık
dinlenmesine açıkça onay vermiş olması gerekir. Somut olayda dava
değeri dikkate alındığında tanık dinlenilmesini mümkün kılan diğer yasal
sebepler bulunmadığı gibi davalı tarafça açıkça muvafakat edilmediğinden tanık
dinlenemeyeceği gibi dinlenmiş olsa dahi beyanına itibar edilmesi mümkün
değildir. Davacı iddiasını ve inkâr edilen akdî ilişkiyi yasal delillerle
kanıtlayamamıştır. Ancak dava dilekçesinin deliller bölümünde açıkça yemin
deliline dayanmıştır. Bu durumda davacıya akdi ilişkinin varlığıyla ilgili
davalıya yemin yöneltme hakkının varlığı hatırlatılarak sonucuna göre karar
verilmesi gerekir. Mahkemece bu husus üzerinde durulmaksızın davanın yazılı
miktarda kısmen kabulü doğru olmamış bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda 1.
bentte açıklanan sebeplerle davacının tüm temyiz itirazlarının reddine, 2. bent
uyarınca temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına
BOZULMASINA.." (YARGITAY 15. HUKUK
DAİRESİ E. 2016/6206 K. 2018/1483 T. 11.4.2018)
Eser Sözleşmelerinde Eserin
Teslimi
Öncelikle belirtmek gerekir ki; teslim olgusunun saptanması yüklenicinin işin karşılığı
olan bedel alacağının ne zaman muaccel olduğunun belirlenmesi, ayıptan
sorumluluğa ilişkin zamanaşımı süresinin ne zaman başladığının tespiti
hususları bakımından oldukça önemlidir.
Eserin iş sahibi tarafından kabulünün açık (sarih) veya
örtülü (zımni) olması mümkündür. TBK m. 47/1’de bu husus “Eserin açıkça veya örtülü olarak kabulünden sonra, yüklenici her türlü
sorumluluktan kurtulur; ancak, onun tarafından kasten gizlenen ve usulüne göre
gözden geçirme sırasında fark edilemeyecek olan ayıplar için sorumluluğu devam
eder.” şeklinde hüküm altına
alınmıştır.
Kabul, iş sahibinin eserin sözleşmeye uygun olarak meydana
getirildiğine dair irade açıklaması olarak tanımlanabilir. Bu yönüyle eserin
teslim edilmiş olması eserin kabul edilmiş olduğu anlamına gelmeyecektir. Şayet
teslim kabul olmaksızın gerçekleştirilmişse, yüklenicinin eseri sözleşmeye ne
derece uyumlu olarak meydana getirdiği yargılama sürecinde bilirkişi
marifetiyle incelenecektir. Bu durumda yüklenici eseri sözleşmeye uygun olarak
meydana getirdiği oranda ücrete hak kazanacaktır.
Yargıtay kararlarında teslim, yüklenicinin tamamladığı eseri
sözleşmeyi ifa etmek niyeti ile iş sahibinin fiili hakimiyetine geçirmesi
olarak tanımlanmıştır. Görüleceği üzere tanımı oluşturan iki temel unsur
bulunmaktadır: eserin tamamlanmış olması ve eserin iş sahibinin fiili
hakimiyetine geçirilmesi. Eserin tamamlanmamış olması halinde veya tamamlanmış
olsa dahi iş sahibinin fiili hakimiyet alanına dahil edilmemiş olması halinde
teslimden söz edilemeyecektir. Bu noktada eserin yüklenici tarafından büyük oranda
tamamlanmış olduğu durumlarda iş sahibinin işin tamamlanmadığı gerekçesiyle
eserin teslim edilmemiş olduğunu ileri sürmesi TMK m.2 dürüstlük kuralına
aykırı hareket edilmesi anlamına gelebilecektir. Böyle bir durumda eser
sahibinin bu iddiası hukuk düzenince koruma görmeyecektir.
Eserin teslim edilip edilmediğinin ispatı konusunda yüklenici
ve iş sahibi aralarında yapacakları sözleşmeye ispatın hangi delillerle
yapılacağı hususunda hüküm koyabilirler (delil sözleşmesi). Şayet taraflar
arasındaki sözleşmede teslimin ispatına ilişkin böyle bir hüküm yer almıyorsa
yüklenicinin eseri teslim ettiği hususu, kural olarak her tür delille (tanık
dahil) ispat edilebilir. Teslim olgusunun her türlü delille ispat
edilebilmesinin temelinde teslimin hukuki bir işlem değil, hukuki bir fiil
olması yatmaktadır.
Doktrinde bazı yazarlar tarafından tesliminin ispatı
bakımından eserin fiilen kullanılmaya başlamasının da bir ölçü olduğu
belirtilmiştir. Eserin fiilen kullanılıyor olması özellikle yazılı delile veya
tanık deliline dayanmanın mümkün olmadığı durumlarda teslimin gerçekleştiği
noktasında delil teşkil edebilecektir.
“(...) Eser
sözleşmelerinde teslim, yüklenicinin tamamladığı eseri sözleşmeyi ifa etmek
niyeti ile iş sahibinin fiili hakimiyetine geçirmesi olarak tanımlanmaktadır.
Teslimi kanıtlama yükü somut olaydaki savunmaya göre taşeronlarda olmakla, bu
teslimin nasıl kanıtlaması gerektiği davanın çözüm noktasını oluşturmaktadır. Taşeronun (yüklenicinin ) meydana
getirdiği eseri teslim ettiği vakıasını, teslim, hukuki işlem değil, hukuki
fiil olduğundan kural olarak her tür kanıtla bu arada tanıkla dahi ispat
edebilir. Bu açıklamalar ışığında somut olayda taraflarca işin bırakılması
ya da durdurulmasından sonra taraflarca delil tespiti yoluyla yapılan
imalâtların seviyesi belirlenmediğinden, dairemizin yerleşik içtihat ve
uygulamalarında eser sözleşmesinin varlığı halinde taşeronların (yüklenicinin)
gerçekleşip, teslim ettiği işler, her türlü delille ve bu arada tanık beyanıyla
ispatlanabileceklerdir (...) (YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ E. 2020/1047 K. 2020/2622 T. 30.9.2020)
“Taraflar arasında sözlü
olarak kurulan akdi ilişki 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 470 vd.
maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde olup, uyuşmazlığın bu
hükümlere göre çözümlenmesi gerektiği açıktır. Genel olarak eser
sözleşmelerinde yüklenici, sözleşmeye uygun meydana getirdiği eseri teslim
borcu altındadır. Eserin teslim edilip edilmediğinin ispatında taraflar
ispatın hangi delillerle yapılacağı hususunda sözleşmeye hüküm koyabilirler ve
teslim konusunda bir delil sözleşmesi yapabilirler. Böyle bir delil sözleşmesi
yoksa yüklenicinin meydana getirdiği eseri teslim ettiği vakıasını, teslim,
hukuki işlem değil, hukuki fiil olduğundan kural olarak her tür kanıtla bu
arada tanıkla dahi ispat edebilir.
Somut olayda davacı delilleri
arasında faturalar ve sevk irsaliyelerine de dayanmış olup, mahkemece davalı
şirket yetkilisinin imzasını taşıyan sevk irsaliyesindeki malların teslim
edildiği kabul edilmiş ise de; diğer sevk irsaliyelerindeki teslim alan
şahısların davalı şirketin çalışanı olup olmadığı araştırılmamış, eser
sözleşmesinde işin yapılıp teslim edildiğinin maddi vakıa olması sebebiyle
tanık beyanı ile kanıtlanması mümkün olmasına rağmen sevk irsaliyelerinde ismi
yazılı şahıslar tanık olarak da dinlenmemiştir. Yapılması gereken iş
davalının kabul ettikleri dışında kalan sevk irsaliyelerinin altında iş sahibi
adına teslim alan kimselerin davalı şirket çalışanı olup olmadığının incelenip
imzaların inkâr edilmesi halinde SGK kayıtları ve diğer deliller ile bu husus
araştırılarak ve kabul edilen sevk irsaliyelerindeki teslim eden ve alan kısmında
imzaları bulunan şahıslar tanık olarak dinlendikten sonra davalı şirketi
temsile yetkili kişiler olduğunun anlaşılması halinde teslimin kanıtlandığının kabulüyle
mahallinde uzman teknik bilirkişi marifetiyle keşif ve bilirkişi incelemesi
yapılarak montajın yapılıp yapılmadığının incelenmesi, işin yapıldığının
anlaşılması halinde bedelinin yapıldığı tarihteki mahalli piyasa fiyatlarıyla
belirlenmek üzere gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp irsaliyesinde
davalı yetkilisinin imzasını taşıyan 3347 numaralı faturanında davacı alacağına
eklenmek suretiyle sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile
karar verilmesi doğru olmadığı gibi davacının icra inkâr tazminatı talebi de
bulunduğu halde gerekçesini de göstermek suretiyle bu konuda olumlu yada
olumsuz hüküm kurulmaması da doğru olmamış bu nedenle kararın davacı yararına
bozulması gerekmiştir.” (YARGITAY 15.
HUKUK DAİRESİ E. 2018/4925 K. 2019/2949 T. 24.6.2019)
“Dava, eser sözleşmesinden
kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının
tahsili talebi ile yapılan icra takibine itirazın iptâli talebinden
ibarettir. Davacı yüklenici davalı ise iş sahibidir. davacı yüklenici vekili;
müvekkili şirketin, davalı şirketle ticari ilişkisi olduğunu, bu çerçevede,
davalı şirkete müvekkili tarafından mal/hizmet verildiğini, ancak bakiye borcunu ödemediğini, alacağın
tahsili için (....) Genel olarak eser sözleşmelerinde yüklenicinin sadece eseri
meydana getirmesi, aslî edim borcunu yerine getirdiği anlamına gelmemektedir.
Yüklenici, sözleşmeye uygun meydana getirdiği eseri teslim borcu altındadır.
Yüklenici üstlendiği eseri meydana getirecek ve meydana getirdiği bu eseri, iş
sahibine usul ve yasaya ve sözleşme hükümlerine uygun olarak teslim edecektir. Eseri teslim borcu yüklenicide
olduğundan eserin teslim edildiğini kanıtlama borcu da yükleniciye düşmektedir.
Bir başka deyişle yüklenici, eseri, iş sahibine sözleşmeye uygun teslim
ettiğini kanıtlamak zorundadır. Davacı yüklenici bedele hak kazanabilmesi
için, eseri iş sahibine süresi içerisinde iş sahibinin iş yerinde teslim
ettiğini kanıtlamakla yükümlüdür.
Eser sözleşmelerinde teslim, yüklenicinin tamamladığı eseri
sözleşmeyi ifa etmek niyeti ile iş sahibinin fiili hakimiyetine geçirmesi
olarak tanımlanmaktadır. Teslimi kanıtlama yükü davacı yüklenicide olmakla bu
teslimin nasıl kanıtlaması gerektiği davanın çözüm noktasını oluşturmaktadır. Eserin
teslim edilip edilmediğinin ispatında taraflar ispatın hangi delillerle
yapılacağı hususunda sözleşmeye hüküm koyabilirler ve teslim konusunda bir
delil sözleşmesi yapabilirler. Böyle bir delil sözleşmesi yoksa yüklenicinin
meydana getirdiği eseri teslim ettiği vakıasını, teslim, hukuki işlem değil,
hukuki fiil olduğundan kural olarak her tür kanıtla bu arada tanıkla dahi ispat
edebilir.
Bu açıklamalar ışığında somut
olaya gelince; taraflar arasında kurulan sözleşme ilişkisinde yazılı bir
sözleşme ve bu sözleşmede yer alan teslime dair bir delil sözleşmesi
niteliğinde teslim vakıasının ispatına dair bir hüküm bulunmadığından davacı
yüklenici teslim vakıasını her tür delil ile kanıtlayabilecektir. Davacı vekili
dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde sevk irsaliyesine delil olarak
dayanmış ve yargılamanın 09.02.2016 tarihli oturumunda her iki taraf vekili
tanık olarak Sedat Avcı'nın dinlenmesini talep etmiş olmakla, usulüne uygun
şekilde teslim vakıasına dair olarak bu tanık dinlenmeli ve diğer deliller de
gözetilmek suretiyle teslim yapılıp yapılmadığı hususu hiç bir duraksamaya yer
vermeyecek şekilde belirlenmeli, buna göre uyuşmazlık hükme bağlanmalıdır. Tarafların
delilleri toplanmaksızın ve bu konudaki taraf vekillerinin talepleri
reddedilmek suretiyle, esasa dair hüküm kurulması, Anayasa'nın 36. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. ve 6100 Sayılı HMK'nın 27. maddelerinde düzenlenen
adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenme hakkının ve
dolayısıyla savunma hakkının ihlali niteliğinde değerlendirilmiş, usul ve
yasaya aykırı hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan
sebeplerle davacının karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin 15.12.2016
tarih ve 2016/6210 Esas 2016/481 Karar sayılı ilâmının kaldırılarak kararın
BOZULMASINA…” (YARGITAY 15. HUKUK
DAİRESİ E. 2017/526 K. 2017/1199 T. 20.3.2017)
Hak kaybına uğramamak
adına her zaman bir avukattan hukuki destek alınmasının uygun olacağını
düşünüyoruz. Çebi Hukuk &
Danışmanlık olarak müvekkillerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.
Saygılarımızla,
ÇEBİ Hukuk & Danışmanlık
Av. Ömer ÇEBİ