Fındığın Zahmetli ve Zorlu Hikâyesi…
Fındığın hikâyesi kuruyemişçilerde raflarda yerini almasıyla
başlamıyor, esasında bitiyor. Bu hikâye çok uzun hikâyedir. Hikâyenin tamamına hâkim
olamasak da birçoğunu biliyoruz. Çocukluğumuzda fındık bahçeleri oldukça azdı.
200-250 kilo fındık satan zengin sayılırdı. O zamanlar fındık satısı kantar
tabir edilirdi, yanılmıyorsam bir kantar 50 kilo idi. 4-5 kantar fındığı olanlar
parmakla gösterilirdi. Rahmetli dedem bir kilo fındık 4-5 kilo zeytin alır derdi.
Ancak zeytin de değerli idi. Ekmek arası zeytin yemek de zenginlik sayılırdı.
Ekmek yemek de zenginlikti, çünkü evlerde mısır ekmeği yenir, bugünkü yediğimiz
beyaz undan yapılmış ekmek şehir ekmeği diye kutsanırdı. Almak ise kolay
değildi. Ekmek arası helva veya yanında zeytin almak herkesin harcı değildi.
Dağ taş mısır tarlası idi bizim zamanımızda. Bu da bir
gelişmenin sonucu idi. Daha önce orman olan makilik olan yerler nüfusun artması
ile bir değişim geçiriyordu. Makilik dediğimiz arazi orman gülü ve yılgınlar
ile kaplı idi. Koca koca kökleri ile onu sökmek ve araziyi tarla haline
getirmek gerçekten güç gerektiren bir şeydi. Kök sökmek bazı kişilere has idi.
Gerek parayla gerekse sıra ile bu kişiler bu kökleri sökerdi. Bir müddet mısır
tarlası ve patates, fasulye bahçesi olarak kullanılan bu yerler zamanla ve
hızlıca fındık bahçesine çevrildi. Fındık bahçeleri çoğaldıkça ahırda bulunan
inek sayıları da yavaş yavaş azaldı. Koyun ve diğer hayvan sayıları da tamamen
yok oldu.
Her ne kadar orman ürünü dense de fındık bahçesi bakımı da
önemli bir iştir. Genç iken fazla bakım gerektirmese de fındığın gelişmesi için
gübreleme önemli bir olaydı. Annelerimizin ve bacılarımızın bu gelişim
sırasında hayvan gübreleri sırtından hiç eksik olmadı. Diğer tarım bölgeleri
gibi değil bizim fındık bahçelerimiz. %60-70 eğimli ve yolsuz arazide 30-40
kilo yükü taşımak ve her ocağın dibine tek tek dökmek kolay iş değil; tamamen
insan gücüne dayalı bir iştir.
Büyüyen fındık bahçesinin işi ise hiç bitmez. Yağışlı bir
bölgede fındık bahçelerinin altında otlar ve eğrelti otu her yeri kaplar. Bunun
yanında sarıdiken ve böğürtlen her yeri sarar. Bunun her yıl bir veya iki defa
kesilmesi gerekir. Ot kesmek eskiden kerenti denilen aletle ve insan gücüyle
yapılırdı. Hoş hala bunu böyle yapanlar olsa da çoğu Çin imalatı olan ot biçme
makineleri ile yapılıyor artık. Ancak bunu kullanmak da herkesin harcı değil,
fındık mevsiminde birçok kişi yanlış kullanım yüzünden bir yerini kesebiliyor
veya yaralayabiliyor. Ne olursa olsun işin en zahmetli yanı da bu. Saatlerce
makine ile ot biçen kişi Zonguldak’ta madende çalışan kişiden daha yorgun ve daha
kirli bir şekilde eve geliyor.
Yine bu mevsimde ışka alma tabir edilen bir iş de fındık
çiftçisini bekler. Bu iş diğerlerine göre daha hafif olsa da fındık ocakları
tek tek gözden geçirilerek yeni sürgün dalların fazlaları kesilerek diğer
dalların daha iyi beslenmesi sağlanır. Bir diğer iş de bahçeleme tabir edilen
fazla dalların, yaşlanmış ve çürümüş dalların, diğer dallara zarar veren
dalların kesilmesi işidir. Bu iş sonunda aynı zamanda kullanılacak odun da elde
edilir.
Gübreleme işi de başlı başına bir iştir. Yazlık ve kışlık
gübreler, fındık verim gübresi gibi gübre çeşitlerinin zamanında verilmesi
gerekir. Yoksa fındık doğumu çok olsa da yeterli gıdayı alamayan fındık
dökülür, olanın da içi boş olur. İlaçlama ise işin bir başka yönüdür. Doğan
fındığın çeşitli zararlılar tarafından dökülmemesi için çok önemli bir iştir.
İlaçlama işi çoğu zaman ziraatçıların tavsiyeleri doğrultusunda değil eş dostun
tavsiyesi üzerine yapılır ki bu da verimin az olmasına sebep olur.
Fındığın toplanması ise fındığın en önemli olayıdır. Bu
mevsimde dedemin tabiriyle “ölülerin bile canlandığı” bir dönemdir. Milletvekili
bile olsa, Almanya’da çalışıyor bile olsa belki önemli bir bürokrat bile olsa
bahçeye girmeden, şöyle bir iki çuval fındık toplamadan anneler onlara müsaade
etmez. Fındığın daldan toplanması zorlu bir iştir. Ama bölgemizde fındıklar
yaşlandığı için ırgalama yöntemiyle toplama %70-80’ler oranına varmıştır.
Toplanan fındığın taşınması ise başlı başına bir iş, başlı başına zahmettir.
Haliyle her bahçeye yol olmadığından fındığı yola kadar taşımak veya yuvarlamak
gerekir. Yuvarlamak daha kolay olsa da yolu altında kalan noktalardan yola
fındık çıkarmak insan gücüyle yapılır ki bölgemizdeki ortopedi servislerindeki
doktorlar her defasında “anam bu kemikleri nerede harcadın” demekten kendini
alamazlar.
Bir şekilde harmana gelen fındığın hikâyesi devam eder.
Harmana serilebilen fındık miktarı azdır. Hem yağışlı bir havanın olması hem de
fındığı serebilecek kadar alan azlığından bir yerlerde istiflenen fındık
bozulmadan patoza verilebilirse ne kadar şanslı olduğunuzun kanıtıdır. Temmuz
sonunda başlayan Termeli patozcuların gurbet hayatı Eylül ayının ortalarına
kadar bizim oralarda geçer. Çağrılan harmanlara giden patozcular kavgasız
gürültüsüz çıkamaz harmandan. Mahalleye gelen patoza herkes fındık çektirmek
isterken patozcular daha önce söz verdiği kişilere gitmek isterler. Çünkü onlar
daha önce gelip ismini yazdırmış ama geldiği mahalledeki adam kendisinin
fındığını da çektirmek ister. Bu tatlı, bazen de sert tartışmalar ömür
törpüsüdür, patozcu için.
Çektirilen fındıkları kurutmak da başlı başına bir sorundur.
Kimsenin ürettiği fındığı tek seferde kurutacak harmanı yoktur bölgemizde.
Olanlar fındığı serse de havanın bol yağışlı olması fındığın yeterince
kurumasına imkân vermez. Aç kapa aç kapa yapa yapa günler geçer ve fındık kurur
ve kaldırılır harmandan. Ama o işte de fındık yine sırta biner ve uygun yerde
savrulup seçilir. Yoksa fındık içinde bulunan boş ve çürükler fındığın
randımanını düşürerek fiyatın düşmesine sebep olur.
Artık satılmaya hazır hale gelen fındık tüccar, TMO veya
Fiskobirlik’in yolunu tutar. Artık bahtınıza kim daha iyi fiyat verecekse oraya
gidilir. Ama TMO, önce randevu sonra teslim için saatlerce sıra beklemeyi göze
alanların gittiği yerdir. Bir de randıman ve fındığın kuruluk oranı var ki
herkes onu göze alamaz ve tüccarın yolunu tutar. Tüccar gelip kapıdan alır
fındığı 1-2 lira az verse de en garantili yöntem budur. Çünkü TMO kapısından dönme ihtimali vardır.
Son yıllarda üretici kooperatifi Fiskobirlik
harmandan fındık alımı yaparak işi kolaylaştırdı ama gözden düşmüş bir kurum
olarak işinin zor olduğunu söylemek gerekir.
Fındığın hikâyesi bu olsa da en keyifli yerinin ise paranın
alındığı zaman olduğunda hiç kuşku yok. Zaten bölgemizde her şey bu zamana
ayarlıdır. Bakkala, manava, tüccara borçlar hep fındık zamanına ayarlıdır.
Düğün ve bayramlar da bu zamana göre ayarlanır. Düğünler başka zaman yapılsa da
ödemeler fındık satımına göre ayarlanır.
İbrahim Balcıoğlu
SMMM, Bağımsız Deneitçi