Ramazan Ay’ının Bereketi

Mustafa Baygın, SMMM Emlak Müşaviri

Ramazan Ay’ının Bereketi 

Râmâzân’ın müjdesini Râsûlullah (sav), “Evveli Râhmet, Ortası Mâğfiret, Sonu Cehennem Ateşinden Kurtuluş”tur, diyerek vermiştir.

Râmâzan Ây’ını Oruç ile Taçlandırmak 

Öncelikle, Oruç; aç kalmak değil “Açın hâlini ânlâmak”tır!

‘Râmâzan Ây’ını Oruç ile taçlandırmak derken, neyi ifâde ediyorsun’ diye düşünmüş olanlar olursa, ezcümle ile şöyle bir iki girizgâh ile izâh edelim.
Oruç Tutan kişi, (âbîd/Kul) olarak, Allah(cc)’a, Kûr’ân’ı âzimûşşân’da tânımladığı, târif ettiği kulluk âhdi ile bağlı ve tâbi olduğunu. Yine O’nun, Hâtemûl Enbiyâ olan Elçisi, Nebîsi Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ine gerçek ümmet bilinci ve tâvrı ile itâât ettiğini fiili ve âlenî olarak beyân etmiş olmaktır.

Yâni, Oruç ile Müslümânın, “Elestû Birâbbîkûm” âhitleşmesindeki sözlerini hâyâta geçirmesidir.

Oruç Tutan;

Allah(cc)’ın verdiği ni’metlere, fîilen şükretmiş ve aç kalanların hâllerini de öğrenmiş olur.
Oruç’lu, sağlığını korumuş, nefsini terbiye etmiş ve irâdesini eğitime tâbi tutmuş olur.
“Oruç Sâbrdır” düstûru gereği, tâhâmmülü, Sâbretmeyi, metânetli olmayı, kötü söz ve davranışlardan korunmayı öğrenmiş olur.
Âhlâkını güzelleştirmekle birlikte, imânının (Âmenû olma) bilincine ulaşmış olur.
Yaptığı fîili İbâdetin mâ’nevi hâzzını ve zevkini tatmanın yanı sıra, Rızâûllah’ı ve mükâfatı olan Cennetini kazanmış olur.


Bâkârâ Sûresî, 185. Âyet’inde;

“Râmâzân Ây’ı ki, insanlar için hidâyete erdirici ve beyyineler (açık deliller ve ispât vâsıtaları) ve Fûrkân (Hâkk’ı bâtıldan ayırıcı) olarak Kûr’ân, Hûdâ tarafından onda (Râmâzân-ı Şerifte) indirildi. Artık içinizden kim bu Ây’a şâhit olursa (yetişir de Râmâzân Ây’ını görürse) o zâmân onu, Oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o tâkdirde (tutamadığı günlerin sayısınca) diğer günlerde (Oruç tutarak) tamamlar. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanız ve sizi hidâyete erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah’ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.) (1) 


Oruç Tutmayan;

Kim ki, Râmâzân’a eriştiği hâlde, âmelindeki, îhlâsındaki hatalarından dolayı, gözünün, gönlünün, âklının, nefsinin dibine kadar erişmiş, râhmet ve mâğfiretin sâğanak sâğanak yağdığı bu Ây’da Cenneti hâk edemiyorsa, yâda kazanmak için âzmetmiyorsa, işte o zaman  “burnu sürtülsün” bedduâsına dûçâr olmuş olur.


Râmâzan Ây’ının Bereketi

Râmâzân’ın müjdesini Râsûlullah (sav), “Evveli Râhmet, Ortası Mâğfiret, Sonu Cehennem Ateşinden Kurtuluş”tur, diyerek vermiştir.

Râmâzân’ı ve bu Ây’ı güzelleştiren, özelleştiren, kıymettâr bir hâzine hâline getiren Oruç, kişinin (Kûlûn), Âlem-î İslâm’ın, kendisini formatlaması ve insanlık/kûllûk programını yeniden yüklemektir (formatlamaktır)!

Râmâzân-ı Şerîf’in ve dolayısıyla Oruç’un tam zirve basamağı ve Cehennem âteşinden Kurtuluş olan, Râmâzan’ın içinde yer alan, Bin Ây’dan daha Hâyrlı Leyle-î Kâdr ki, Kûr’ân Âyetleri (Kâdr Sûresî) ile vâ’âd edilmiş çok mûhteşem, ömre bedel müjdeden daha bereketli ne olabilir ki?  

‘Burnu Sürtülsün’

“Râmâzân Ây’ına kavuşup, bu mûhteşem ve bereketli Ây’a eriştiği hâlde, günâhları âfvedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün.

Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sâyesinde Cennet’e girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün.

Ben yanında zikredildiğim zâmân, Bana Sâlât okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!”  (Hâdis-î Şerîf, Tîrmizî)



“Nice Oruç Tutanlar Vardır ki, Nasipleri Sadece Aç Kalmalarıdır”

“Yazıklar (veyl) olsun şöyle Nâmâz kılanlara ki onlar, kıldıkları Nâmâz’dan gâfildirler.”
Evet, İbn-î Mâce’den rivâyet edilen bir Hâdis-î Şerîf’te, “Nice Oruç tutanlar vardır ki, onların Oruçtan nâsipleri sadece aç (ve susuz) kalmalarıdır. Nice geceleri Nâmâz kılanlar vardır ki, onların Nâmâz’dan nâsipleri sâdece uykusuz kalmaktır” buyurulmuştur.

Demek ki, oruç tutan insan, sadece midesini aç – susuz bırakmakla kalmayıp, yaşantısında da, her şeyden önce yâlân söylememelidir. Ayrıca, Allah(cc) ile yapılan kûllûk sözleşmesinde yasaklanan, yâlâncı şâhitliği, gîybeti, iftirâyı, hileyi, aldatmayı, kötü söz söylemeyi, Fâhşe işlerden ve benzeri davranışlardan uzak durmayı.

İşinde,  işlem ve işletmesinde, sözünde, yazılı ve sözlü âkitlerinde (sözleşmelerinde), alış - verişlerinde dürüst, sözünde duran, emîn ve dosdoğru olmaktan sapmamalıdır, özellikle de Oruçlu olduğunda.

Bir Hâdis-î Şerîf’te, “Kim yâlân sözü ve yâlân ile iş yapmayı bırakmazsa Allah(cc)’ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyâcı yoktur”  (Bûhârî, Ebû Dâvûd, Tîrmizî, İbn-î Mâce) buyurulmuştur.

Demek ki, sâdece bünyeyi aç- susuşuz bırakarak Oruç tutmak, bâzen istenilen sevâbı kazanmak için yeterli olmuyormuş.

Tam da kapısını çaldığımız ve terâvîh Nâmaz’ı ile kapısından giriş yaptığımız, Oruç’un Râhmetinden Mâğfiretine giden bir iklime erişmiş olmanın kıymetini bilip, günâhlarımızdan arınmanın kolaylığından, Âlem-î İslâm olarak, istifâde etme fırsâtını çok ama çok iyi değerlendirmeliyiz.

Kapısını çaldığımız bu kutlu, bereketli, müjdelerle ihyâ olmuş Râmâzan Ây’ındaki mükâfâttan fâyda sağlayamayan, Cehennem’den âzâd olamamışlardan biri olmayalım ve burnumuzun sürtülmesine kendi nefsimizle imkân tanımayalım, İnşâallah.

Oruç Tutanlar; On (10) Özelliğe Sâhip Olanlar İçinde

O kadar kolay ve ucuz mudur ki, Kûr’ân’ı Âzîmûşşân’da ve Hâdis-î Şerîfler’de, (Sünneti Râsûlullah’ta), Müslümânlar, Oruç tutanlar övülmüş, mükâfâtlarla müjdelenmiş, hatta hesâbını sadece Allah(cc)’ın bildiği, Râhmet-i İlâhi, Rızâûllah, sevâp ve mükâfat vâ’dedilmiştir.

“İnnel mûslimîne vâl mûslimâti vâl mû’minîne vâl mû’minâti vâl kânitîne vâl kânitâti vâs sâdıkîne vâs sâdıkâti vâs sâbirîne vâs sâbirâti vâl hâşiîne vâl hâşiâti vâl mûtesâddikîne vâl mûtesâddikâti vâs sâimîne vâs sâimâti vâl hâfızîne furûcehûm vâl hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîran vez zâkirâti eâddâllâhu lehûm mâgfirâten ve ecrân âzîmâ(n).”

(Gerçekten İslâm olan (Allah’a teslim olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar, kânıtîn olan (huşû ile bağlanan) erkekler ve kânıtîn olan (huşû ile bağlanan) kadınlar, sâdık erkekler ve sâdık kadınlar, sâbreden erkekler ve sâbreden kadınlar, (Râbbîne) hûşû duyan erkekler ve hûşû duyan kadınlar, sâdâka veren erkekler ve sâdâka veren kadınlar, Oruç tutan erkekler ve Oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve Allah’ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! Allah, onlar için mâğfiret ve âzîm bir ecir (mükâfât) hazırladı.) (Âhzâb Sûresî 35. Âyet Meâli)

Bu Âyet-i Celile’de, on (10) özelliğe sahip olan Mü’min (inânan erkek) ve Mü’mine (inânan kadın) mâğfiret ve büyük mükâfât olduğu bildirilmiştir.

Peygamberimiz (sav), bir Hâdis-î Şerifinde; “Âdemoğlunun her âmeline kat kat sevâp verilir. Bir iyilik on mislinden, yedi yüz misline katlanır” buyurur iken;

Müslim, Tîrmizî’de beyân olunan Hâdis-î Kûtsî’de de, “Cenâb-ı Hâkk, “Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfâtını da ben vereceğim. Oruç tutan kimse şehvetini ve yemesini, içmesini benim için terk etmektedir” denilerek sevâbını/ecrini sâdece Allah(cc)’ın bildiği ifâde edilmektedir.

Oruç’la İlgili Hâdislerde;

“Oruç hariç, Âdemoğlunun her âmeli kendisi içindir. Oruç benim içindir, onun ödülünü ben vereceğim.” (Bûhârî)

“Cennette Reyyân adında bir kapı vardır ki, buradan kıyâmet gününde sadece Oruç tutanlar (Cennet’e) gireceklerdir.” (Müslîm)
“Kim Allah için bir gün oruç tutarsa, Allah yetmiş yıllık bir mesâfe kadar onu Cehennem ateşinden uzaklaştırır.” (Müslîm)
Yukarıda bahsedilen hâdisler de, Oruç’un değerinin, mükâfâtının hesapsız (bilinmediği – sınırsız olduğu) bildirilmektedir.

Oruç ve Sîhhât

Oruç ile sîhhât bulmak için, Âyet’te “vâkûlü vâşrâbû, vâle tûsrifü innehû lâ yûhibbûl müsrifiyn” (Yiyin, için, fâkât isrâf etmeyin! Zirâ O (Allah), isrâf edenleri sevmez) (Â’râf Sûresî, 31. Âyet’i Celîle) emirinin, bir başka ifâde ile de, Hâdis-î Şerif’te buyurulan ikâzlara riâyet edilmelidir.
 
Râsûlullah (sav),“Midenin üçte biri yemek için, üçte biri içecek için, üçte biri de teneffüs içindir” buyurmuşlardır.
 
Bâkârâ Sûresî’nin 184. Âyet’inde; Oruç’a güç yettiremeyenler için, yani yaşlılık veya tedavi edilemeyen bir hastalık nedeniyle, bir yoksulu doyuracak kadar fidye (bedel) verirler. Ebetteki yine Âyet’te belirtildiği gibi, “Oruç tutmanız sizin için daha hâyrlıdır.” Buyurulduğu da unutulmamalıdır.


(1)Oruç’a güç yettiremeyenler ya da tutmaya gücü olmayanlardan kasıt, kişinin oruç tutamayacak kadar çok yaşlı olması. Günümüzde yaygın olan bazı şeker hastaları, yine tedâvisi zor ve meşâkkâtli olan kanser rahatsızlığına dûçâr olanlardır.

Cenâb-ı Hâkk Âyet-i Kerîme’de, Râmâzân Ây’ına erişen sağlıklı ve mûkîm olanların Oruç tutmalarını, yolcuların (seferîlik hakkından fâydalanabileceklerin) ve hastaların daha sonra kâzâ etmek sûretiyle Oruç tutmayabileceklerini söylemektedir.


Âyet’te bahsedilen Fîdye ise, bir fâkirin iki öğün doyurulması ya da bir fâkire, iki öğün doyacağı miktârda yardım yapılmasıdır.


Tebrik
Râmâzân-î Şerîfinizi Tebrik eder, Sağlık, Sîhhât ve Rîzâ-î İlâhiye Mâzhâr olmanız, Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de zûlüm altında inleyen Müslümânların kurtuluşlarına ermesi duâ ve temennisiyle, Âlem-î İslâm ve Ümmeti Muhammed için Hâyrlı Râmâzanlar olsun, İnşâallah.

10 Mart 2024

Mustafa BAYGIN